26 Aralık 2008 Cuma

sabah sabah

yani böyle iki güzide kelam güncellemesinin üzerine mübarek cuma sabahı bişey yazmıyım dedim ama hürriyet sağolsun;

Testereli Futbolcu

ingilizlerin taraftarı kadar sporcularıda holigan, hatta ne holiganı direk manyak. nasıl bir zihniyettir, yok yok başka birşey var bunda..

düşünüp geri dönücem bu konu hakkında..

25 Aralık 2008 Perşembe

türk tarihine damgasını vuran kelamlar #4

"4 yaşında okuma-yazma öğrendim, o yaşta kendi kendime israil, filistin falan yazıyormuşum."

tuğba özay


türk tarihine damgasını vuran kelamlar #3

"saygı, sevginin çimentosudur!"

nihat doğan

24/12/2008 saba tümer'le bu gece @ haberturk 

8 Aralık 2008 Pazartesi

one more time we're gonna celebrate



hepimiz alihanız entertainment mübarek kurban bayramınızı en içten dileklerle kutlar efendim.

aman dikkat edin, kavurmayı çok kaçırıp sodaya yüklenmeyin. dargınsanız barışın, sevdiğinize "seni seviyorum" deyin, el öpün, tıraş olun, altı delik çorap giymeyin, bi silkinin kendinize gelin, şahlep için, boza için. bunları hergün yapsanız "deli" olursunuz, ama bugün bayram -

ha, bide deliye hergün bayram mevzu var, ara kablo.

26 Kasım 2008 Çarşamba

sarıyer-beşiktaş

Malubiyetle sonuçlanan maçın ardından Kadıköy'den dönüş. Aşırı yorgunluk, asab bozukluğu. Beşiktaş'tan dolmuşa atlama ve dolmuşun havalı kornasının "the godfather" melodisi çıkması. gamın kederin ivedilikle bünyeyi terk etmesi.

bıladi hel.

not: bu dolmuş resmini internetten rastgele buldum. bunun arkasındaki cavaliers flaması da iyiymiş.

23 Kasım 2008 Pazar

singin' in the rain


yağmurlu havaları seviyorum. sonuçta kraliçenin topraklarına hayranlık duyan bir insanım. futbolu olsun, insanı olsun, tribünü olsun, yağmuru olsun hepsi başımın üzerine. yağmurla ilgili sadece iki sıkıntım var. ilki paçalarımın çamur içinde kalması, ki buna bir çözüm olabileceğini sanmıyorum. ikincisi daha vahim. kısa boylu kadınların şemsiyeleriyle hunharca ortalıkta dolaşması. evet itirazım var. kısa boylu kadınlar sözüm size; mümkünse şemsiye kullanmayın. imkan dahilinde ise şemsiyenizi yanınızdaki uzun boylu insanlara verin onlar taşısın. sizden uzun insanların gözünü çıkarmaya teşebbüs etmeyin. bir değil iki değil. ergenlik dönemini tamamlayıp şimdiki boyuma eriştiğim günden beri bu kısa boylu göz çıkarma timi yağmurlu günlerde terör estiriyor. buna biri dur desin artık.

ayrıca resimdeki ablayı tenzih ediyorum. o isterse gelsin şemsiyesiyle ciğerimi söksün, problem değil.

19 Kasım 2008 Çarşamba

geciktirici

modern zamanlar varoşu aysun kayacı bu aralar yine çok fazla karşıma çıkıyor, zaten düşük olan sinir eşiğim zorlanıyor.
"haydi gel benimle ol" isimli bir program var. müjde ar, pınar kür, aysun ve çiğdem anad konuşuyor, geyik yapıyor, polemik yapıyorlar. aysun kayacı geçenlerde gene çoban-oy eşitliği polemiği yaptı, müjde ar aysuna tükürdü falan filan.

sabah radyoda dinledim.
müjde ar ve aysun kayacı'ya "geciktirici" takmışlar. görüntüler 5sn geç geliyomuş, yönetmende istediği yeri bipliyomuş böylece.

geciktirici. medya dünyamızın alet edevatı beni benden alıyor. bi grup insana geciktirici takmak istiyorum, ama geciksinler hiç gelmesinler diye.

geciktiricili metazori.

bu sabah

bu sabah işe hafif (!) geç kalmış , rutin güzergahta taksi ile giderken konu taksilerdeki sigara yasağından açıldı. şöför beyde halkımızın biraz duyarsız olduğundan bahsediyordu, emrivaki yaparak sigara içtiklerinden falan konuşurken, uyku mahrumu bana, insanlar "metazori" yapıyorlar dedi.

çok ilginç taksiciler var. hayata gel.

metazori.

6 Kasım 2008 Perşembe

zihinden problemler


söze gerek var mı?


eşyazardan süpersonik edit:
-problemli bir gençlik yetişmesine neden olmuştur bu eser.

5 Kasım 2008 Çarşamba

banakoma onako!

efendim, gün geldi çattı, hiperkuvvet amerika, sandıkta yeni başkanını seçti. yeni başkan barrak obama'nın bütün dünyaya, amerikaya, avrupaya, türkiyeye, tayyip erdoğan'a, kemal unakıtan'a, mehmet kutman'a, can dündar'a, turkcell'e, vodafon'a, halk ekmeğe, marmaris büfeye, ve sizlere güzellikler getirmesini, duygu simsarı amerikan halkının yeni başkan seçimlerinin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan temenni ediyorum.

şaka bir yana, barak obama'nın gayriresmi olsada zaferini ilan etmesini sağlayan sonuçlardan sonra yaptığı konuşma oldukça etkiliydi. kendisinin neler yapabileceğini ,yemin edeceği 20 ocak tarihinden sonra zaten yakın olaraktan takip ediyor olacağız.

muhabirimiz vaşington'dan bildirdi.
out.

22 Ekim 2008 Çarşamba

rahatsızlıklar #1

bir kaç zamandır şu garip dünyada nelerden rahatsızlık çektiğimi düşündüm, düşündüklerimi aklımda tutmaya çalıştım, aklımda tuttuklarımı da sizinle paylaşmayı arzuladım.
an geçmiyorki şu garip gönlümüzü yeni bir hicaz almasın..

*mesela ofiste akşamüstlerine doğru birdenbire çeşitli fırın ürünleri beliriyor. simit, poğaça ve türevleri. ben ne zaman önünden geçsem bunların tüketildiği yerlerin, masa üzerinde sadece susamlar ve kırıklar kalmış oluyor. işte o zaman bir garip oluyorum mesela; masadaki susamların yanlızlıklarına mı, yoksa aç kalışımamı bilmiyorum.
ha tabi o susamlara parmak basılıp, onlar birer birer temizleniyor orası ayrı.

*bekar hayatı zor, zor olduğu kadar güzel, güzel olduğu kadar bi garip - böyle ilginç bir kısır döngü. zaten çamaşır düzeni olan bir adam değilim, haliyle kirli çamaşır düzenim hiç yok. boyum kadar kirli sepeti duruyor odada ama yok efendim neymiş ben ihtiraslı, protest genç biri olarak giydiğim herşeyi yere atarmışım. işte böyle olunca kirlilerin yarısı yerde, yarısı sepette; çamaşır yıkama zamanı geldiğinde - ki bu aydan aya annemler gelince oluyor, yani onuda kendim yapmıyorum - çamaşırlar yıkandıktan sonra buruk bir seviç kaplıyor vücudumu - çünkü eşleşmeyen çoraplar, çorabın birinin temiz, diğerinin kirli kaldığını gösteriyor bana. biri temiz, biri kirli bir çoraptan daha üzgün bir çift var mıdır şu dünyada?

*tedrisat hayatım ve boş zamanlarım boyunca çeşitli nedenlerden ötürü bilgisayardan birşey print etmek durumunda kaldım. eğer bu print ettiğim şey, tam sayfayı kaplayan birşey değildiyse - aldım makası kestim biçtim - gerekli olanı çıkardım. bahse konu -resim, yazı vs.'nin o kağıttan itinayla kesilip çıkarılması ne kadar ilginç bir sevinç verir insana, çok zor bir hedefe ulaşılmış, aya gidilmiş gibi hissederim ben. bir sonraki aşama o kesilen parça ürünün başka bir yüzeye tutkal yada bant vasıtasıyla tutturulmasıdır-ki buda bana sapıkça bir haz verir. bunlardan aldığım hazla eş seviyede bir hüznü ise geriye kalan o kesilip biçilen kağıt parçaları verir. onlar avuç içine toplanır, çöpe atılır. ne geri dönüşüm imtiyazından yararlanırlar nede bir daha mürekkep değer üzerlerine.
ühü..yine kötü oldum.

sevgiler efem.

to be continued..

15 Ekim 2008 Çarşamba

bum bum bum


90larda hayatımıza giren onca şarkıcıdan biridir seden gürel de. eşinin türkiye'nin önemli aranjörlerinden biri olması işini biraz daha kolaylaştırmış olması gerekirken, türkiye'nin gelmiş geçmiş en rezil debut albümlerinden birine imza atmıştı. albümün adını hatırlamasam da bum bum bum şarkısı mıh gibi aklımda. ilk albümünde diğer rakiplerinden sıyrılmak amacıyla olsa gerek kafasında tanımlanamayacak ilginç beyaz bir şapka ve aynı renkte kıyafetlerle arz-ı endam eylemişti. sonradan öğrendik ki bu ilginç imajın yaratıcısı siyahların kadını neslihan yargıcı'ymış. bum bum bum klibinde de yine bu ayin kıyafeti gibi olan kıyafetiyle görünmüş, yetmemiş küçük bebelere de bu kıyafeti giydirip klibi hakikaten bir freak show havasına sokmuştur. şarkının sözleri de dönem itibariyle popüler olmaya başlayan "çok deliyim, genelden farklıyım, ay resmen bildiğin manyağım" minvalinde. daldan dala uçan, sonunda bir dala konan, 9 köyden kovulan kızımız isyanını bu şarkıyla dile getirmiş. bir de tabi yine sözlerinde bir anlam zerresi göremediğimiz çalkala hadi adamım şarkısı var. "seni lapacı, seni yıkamacı yağlamacı" söz öbeğiyle karşıdakine söylenmek istenen nedir? önemli zamanlarımı ayırdım bu sözlerin mealini çözebilmek adına ama malesef bulamıyorum. bulan varsa beri gelsin.

peki türk pop piyasasında kıyamet gibi rezil parça varken neden seden gürel'e taktık biz?
devlerin aşkı gibi bir şarkıyı da söyledi bu kadın da ondan!

yazımızı bir son dakika gelişmesiyle noktalandırıyoruz. şimdi aldığımız bir habere göre -yine incelenmesi gerektiğine inandığım- gezici aygaz arabalarındaki jingle'ı seslendiren kişi de yine seden gürel'miş. neden seden, neden? neden sürekli antin kuntin prodüksiyonlardasın?

7 Ekim 2008 Salı

A.G.A.

Daha kızların konuşurken "abi" demesine alışamamışken, arkamdan gelen kız güruhunun birbirlerine "aga" diye hitap etmesi, daha da abartıp iki lafın birinin "aga" olması ve merakıma yenik düşüp arkama dönmemle kızların türbanlı imam hatip öğrencisi olduğunu görmem...

I love you Bursa...

29 Eylül 2008 Pazartesi

türk tv tarihinde unutulmayan anlar #1

türk tarihine damgasını vuran karakterler ve türk tarihine damgasını vuran kelamlar serilermizden sonra türk tv tarihinde unutulmayan anlar serimizle karşınızdayız.

şu an üzerinde daha çeşitli materyal (foto-video vs.) toplamaya çalıştığımız ödevleri aşağıda bulabilirsiniz - ha oldu ki sizde bizim kadar kırıksınız ve bu materyaller sizde var, gönderin bize, lütfen gönderin, paylaşın.

unutmayın, bilgi paylaştıkça artar;

1. Reha Muhtar'ın Show Haber aracılığıyla Avrupa Birliğine seslenmesi ve Türkiye'nin şartlarını Avrupa Birliğine "biiir bizi baskı altına almayacaksınııız, ikiii..." şeklinde aktarması...

2. Hasan Ekinci'nin DYP Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla yaptığı basın açıklamasında "Bu hükümet hem kel hem fodul hem de ebleh..." üçlemesinin sonuncu kelimesini hatırlayamayıp birkaç kez ilk ikisini tekrarladıktan sonra elindeki kağıtları karıştırarak "ebleh" kelimesini bulması ve yaklaşık 1 dakika sonra üçlemeyi tamamlaması...

Durum: Video ve resim mevcut- yakında paylaşıyoruz.

3. BBG üçüncü dönem birincisi Kaan'ın annesinin İstanbul ikinci bölgeden bağımsız milletvekili adayı olması ve elinde oğlunun fotoğrafıyla dolaşıp "bu çocuğu ben yetiştirdim" diyerek haber bültenlerinde oy istemesi...

4. A Takımı'nda Levent Oran ile Alişan'ın tartışmasında Alişan'ın ezildiğini fark eden Özcan Deniz ve Hilmi Topaloğlu'nun programı basmaları...

5. Show Tv'nin "Kaçak" adlı yarışmasında, kaçan kişinin Bursa'da kendisini gören 10 kadar işgüzar tarafından "Kaçak lan bu!.." denilerek dövülmesi...

6. İspanya takımlarından biriyle oynadığımız bir maçta İsmet Badem'in yerinden kalkıp masa hakemine gitmesi ve kararı değiştirtmesi...

7. 98 yılında bir şampiyonlar ligi maçından önce Hakan Şükür'ün Fatih Terim'in yanına gidip "kıymayla mıymanın arasında ne fark vardır?" diye sorması, ardından Fatih Terim'in "git basımdan Hakan konsantre olmaya çalışıyorum!" demesi ve olayın saniye saniye Star aracılığıyla tüm Türkiye'ye izletilmesi...

8. Cansız manken Vahe Kılıçarslan'ın boğaz akıntısına karşı bir gemiyle yan yana yüzmeye çalışıp, bu gösterisi sırasında akıntıya kapılarak kameraya cansızca "beni kurtarın!" şeklinde bakması. Sudan kurtarılınca da en cansız ifadesinin ekranlara yansıması...

9. Uğur Dündar'ın Amerika'da Halil Bezmen'in evini bulduktan sonra evin bahçesindeki Halil Bezmen fedaisine tekme tokat girişmesi...

Durum: Özellikle bu konu hakkında detaylı malzeme bulmamız, hem bizim akıl sağlığımız hemde bilgi paylaşımı açısından önem taşıyor.

10. Bir kaç sene evvel bir magazin programında aniden alınan "Seren Serengil intihar ediyormuş!" haberiyle muhabirlerin Seren Serengil'in evine gitmeleri, dakikalarca kapıyı çalmaları ve "Seren aç kapıyı!" nidalarıyla kapıyı yumruklamaları ve fakat hepsinden daha da enteresanı, programda bu görüntü ekranlarımıza yansırken bir anda ekranlarımızda Seren Serengil'i leopar desenli saten pijamalarıyla ve yüzünde sahne makyajıyla yatağına oturmuş elinde bir kutu ilaçla görmemiz. Ardından Seren hanım'ın bir kutu ilacı içmesi ve içer içmez de yatağına yığılması, işte tam bu anda muhabirlerin (kırarak mı yoksa yatak odasındaki kameramanın yardımıyla mı bilinmez!) içeri girmesi. Seren Serengil'in bir muhabir tarafından kucaklanıp hastaneye götürülmesi...

Manyak Kaynak: shockhaber.com (artık yok..)

bayram tesbitleri...

İşimize geldikte ne oldu, böyle verimsiz bir gün olabilir mi? Gerçi sabah inanılmaz derecede zinde, dünyayı kurtarabilcekmiş bir enerji ile kalktım ama yazık.. Bu yarım yamalak haftaya başlangıç vesilesi ile şimdiden hepinizin bayramını kutlar, bol Alihan'lı günler dilerim..

Haftaya başlarken, haftasonu kafamıza takılan bir kaç tesbiti de sizinle paylaşmayı borç biliyorum; bayram öncesi bunları bir düşünün, irdeleyin.

Cem Yılmaz'ın yeni dvdsinin ekstra diskinde bir "hasta ve refakatci" skeci var, artık cogumuz biliyoruz bunu; refakatcinin tasvirine gülerken, Hepimiz Alihan'ız hareketi olarak aynı tatta iki tespitte bulunduk;

- Türlü izdivaçlarda görev almak üzere daima hazır bulunan bir aile büyüğü vardır. Misal, bir söz-nişan olacak bu amca keser; başka birisinin söz yada nişanı kıyması teklif dahi edilemez. Bizim ailemizdede vardı, Necati enişte. Aslında kimin gerçekten eniştesi olduğu unutulmuştur; herkesin eniştesidir o. Odur yani o kişi. Nikah şahidi olur, söz takar, nişan keser, türlü davet ve organizasyonlarda gavurların dedigi üzere "toss" yapar, kelam eder. Ama o kişi odur yani.

- Arkadaş gruplarında doğumgünü organizasyonlarından sorumlu bir kişi olur. Kim için bir buluşma organize edilecek, pasta, mum, maytap alınacak sayı ve tür bakımından bu kişiye sorulur. Bu kişi doğumgünü partisine geç kalan bir arkadaşa "pasta alma" görevini veren kişidir. "10 kişilik, krokanlı olsun, vişne olmasın. 5 Mum, ikide maytap kap" gibi bir repliği vardır. Yada doğumgünü organizasyonu ile ilgili bu kişi aranır her tür durumda. Bu vardır yani, o kişi odur. Başka biri olmaz.

küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öperiz.
esen kalın.

26 Eylül 2008 Cuma

türk tarihine damgasını vuran karakterler #3

barbaros hayrettin. debut çalışması "ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur" gibi türk insanının mizacına ters sözler içeren çalışmasına rağmen bir dönemin sevilen şahıslarından oldu. barış manço'nun "domates biber patlıcan" gibi anlamsız sözler içeren şarkılarından etkilenmiş olacak ki kendisi de hatırlayabildiğim kadarıyla iki şarkıyla (ben sizin babanızım, sevgilim sevgilim nasılsın) türk pop dünyasına girme kararı almıştı. "tamam domates biber patlıcan gibi bir şarkısı var barış manço'nun ama güzel kardeşim bu adamın "gülpembe"si de var efendime söyleyeyim, "dağlar dağlar"ı var "kol düğmeleri" var, bu iş sebze isimleri üzerinden yürümüyor" diye uyaran bir prodüktörü olmamasından dolayı bu iki şarkıyla kral tv ekranlarında arz-ı endam etmeye başlamıştı. daha çok bilinen şarkısı "ben sizin babanızım" olsa da sözlerindeki sitem ve vuruculuktan dolayı sevgilim sevgilim nasılsın her zaman benim favorim olmuştur. 

sevgilim sevgilim nasılsın
soğuk iç sesin kısılsın
köpüklü banyo yaparken 
birden sular kesilsin 

sevgilim sevgilim nasılsın
burnun kapıya kısılsın 
diskoda hop hop oynarken
kot pantolonun yırtılsın

şarkılarındaki absürd duruşu imajına da yansıtmayı kendine görev bilmişti kendisi. uzun kıvırcık saçları, süheyl uygur tarzı takım elbiseleri ve tabiki en önemlisi o muhteşem gözlükleriyle türk izleyicisinin aklına mıh gibi kazınmıştı. 

ben sizin babanızım şarkısının klibi için buyrun;



20 Eylül 2008 Cumartesi

ah savaş abi vah savaş abi


yukarıdaki karede dikkate değer bir kaç can alıcı nokta var. haydi hep beraber irdeleyelim;

1. programın ismi ve konsepti zaten Türkiye'nin bugün geldiği noktaya sebeptir. ya savaş abi, sana sorsak, "ben türkiyede olmayanı yaptım", "aksiyon habercilik getirdim", "onu yaptım, şunu yaptım, bızırdan yaladım, tartıştırdım,buldum çıkardım." dersin, ama deme savaş abi. sen keşke gazetende köşe yazmaya devam etseydin. veya "istanbul kanatlarımın altında"da olduğu gibi harbiden devamlı kayıkta çekseydin kafayı. ya kafan kel kaldı şapkadan gerçekten diyorum ya, yıllarımıza yazık ettin a takımını yaratarak. bi kere sen a takımından kimsin, john hannibal smithmi, murdockmu, b.a baracus mu? yoksa bütün takımın tek bünyede toplanmışı mısın? yani gerçek a takımını izledik yıllarca, adam çöp konteynırından tank yaptı be abi. senin geldiğin noktaya bak - zenciler iyi mi, kötü mü? abi sen bu gidişle anca sana gösterirlerse anlarsın iyimi kötümü, tartışmaya gerek yok..
2. yukarıda girişini yaptığım gibi; sağ üst köşede görüleceği üzere programda tartışılan "zenciler iyi mi, kötü mü?" ya ben bu kareyi inanılmaz alakasız gezerken buldum gerçekten ama şimdi o kadar mutluyum ki bulduğuma. aynı başka bi programında, bedri baykam, nihat doğan ve zekeriya beyazı tartıştırırken, konunun kıyametten emperyalist güçlere gelmesi gibi- bu konuda yine kimbilir hangi göt deliğinden çıktı acaba çok merak ediyorum. zencilerin iyi yada kötü olması, özellikle türkiye konjüktüründe hiçde önemi olmayan bir detay. ayrıca zenci iyi yada kötü olmaz, o iyi yada kötü insandır. zenci bunun pipisi kalın ve uzun olanıdır.
3. "ismini vermek istemeyen seyirci filiz ovar-ingiltere" hanımefendi ismini ağzından kaçırmış heralde arayınca, sorada geri yapamadığı için, "a şey kemkümhem ismimi vermesem ben" derken "çok geç hanımefendi canlı yayındasınız zenciler iyimi kötümü?" diye şaak diye kalmıştır. yada sadece a takımı rejisinin hayatından bezmiş ekip üyelerinden birinin daşak geçmesidir bu tüm türkiyeyle.

savaş ayı gerçekten sevmiyorum ya. bak sabah sabah başıma bi ağrı saplandı.

18 Eylül 2008 Perşembe

beslenme alışkanlıklarımız üzerine


Elimize ulaşan bir son dakika emaili için yayınımıza ara veriyoruz;

"Şişli'deki bir dürümcünün reklam broşüründen harfi harfine aktarılmıştır.

Diyet, perhiz, rejim gibi faaliyetler hedefte Türk delikanlılarının ve genelde de Türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirilmiş şuurlu bir düzmecedir. Gaye, eskiden bir koyunu, bir oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp, elde orak tarlada çalışmaya devam eden Türk kadınlarını; kalori hesaplayan, hapşırınca yatağa giren, fitness ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve büyük Türk ırkını Çinliler, Japonlar gibi sıska, zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.

İcabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidin, kalori hesaplayan, yoğurtlu kebabı reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi?

İç yağının, kuyruk yağlarının, anamızın Vita yağının kolestrol yaptığı palavradır.

Kolestrol, kebapları yedikten sonra iki şişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur.

Sakın bu oyuna düşmeyin.

Feminizm, kadın hakları, çevre şuuru ve eşitlik adı altında Türk kızlarının akılları çelinerek, yemek yapmayı bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularını, abuk subuk yiyeceklerle yetiştirecek, damak zevki gelişmemiş, sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirmişlerdir.

Ayrıca kör olası dış mihraklar, bu kızlarımıza kebap, soğan, çiğ köfte vb. Lezzetleri yiyen, bardak bardak şalgam suyu içen yiğitlerimize hanzo-kıro gibi sıfatlar takmayı öğretmişlerdir.

Ayrıca son yıllarda moda gibi gösterilmeye çalışılan Çin mutfağı diye birşey yoktur. Bu sözde mutfak, acaip zerzevat ile acaip mahlukatın, wok adı verilen bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalarla yenmesinden ibaret bir hokkabazlıktır. Sakın kanmayın, sakın yimeyin. Helal değildir!

Unutmayın su uyur, düşman uyumaz!"


kolesterol - gaz durumu tesbitinin yetkili bir merci (alihanın çizgisinden giden bir dürümcü) tarafından onaylanması içimizi rahatlattı. yıllardır aynı şeyi savunuyoruz. o 200-220 gibi kolesterol değerleride aslında basınç değeri, gaz basıncı. belli bir seviye üstüne çıkınca patlıyosunuz. basınç-fizik falan onlar devreye giriyor, yoksa iç organ, kan, atomik partiküller falan, haşa böyle birşey yok.

bu arada bayramda ailesel görevlerin tamamlanmasının akabinde akşamüstü uçağıyla adanaya gidiyorum. ertesi gün bir dostumla kiralayacağımız arabayla gaziantepte olacağız. yukarıda anlatılan bilimum ürünleride tüketiyor olacağız, hatta bu amaç etrafında oluşan bir fikirdi. pestil, ezme, baklava gibi yan ürünleride geri getiriyor olacağım.

bilginize sunulur.

3 Eylül 2008 Çarşamba

türk tarihine damgasını vuran karakterler #2

hazır bir alttaki yazıda türk erkeğinin pinpona olan merakı ve yeteneğinden bahsetmişken.
"i kiss you" mahir. gerçek adıyla mahir çağrı. daha siberalem, efendime söyleyeyim yonja filan yokken interneti bir çöpçatanlık aracı olarak kullanmayı akıl etmiş türk büyüğüdür kendisi. içinde kendisinin resimlerinin olduğu ve gayet kötü bir ingilizceyle donatılmış olan bu web sayfasının nasıl meşhur olduğu sanırım hala bilinmiyor. ama jet hızıyla hayatımıza giren mahir ilginçtir çok sevildi. günlerce konuşuldu, ana haber bültenlerine konuk oldu. bilhassa yurt dışında inanılmaz sevildi. internet sitelerinde mahir mugları, mouse padleri filan satılmaya başladı. rivayete göre dünyanın dört bir yanında kurulan fan clublarında toplam üye sayısı 100000 civarındaymış.

sitesini yenilese de o meşhur olduğu basit tasarımdan ve sıkıntılı ingilizceden vazgeçmiyor mahir. haklı da tabi, artık onun imzasi gibi birşey bu.

yazarın notu:
ben de buradan dünyanın dört bir yanındaki kızlara sesleniyorum. ben işin merchandising kısmında değilim. mugdan mousepad den gelecek parada gözüm yok. mahir'in bu çağrısına cevap veren manitaların yarısı bana cevap versin yeter.
ay kis yu lan.

türk tarihine damgasını vuran karakterler #1

2 Eylül 2008 Salı

pin-pon

her türk erkeği süpersonik güçlere sahip doğar. bu konuda hepimiz hem fikiriz. mesela, inanılmaz araba kullanır, büyük pipisi olur, n üssü n kare kadar top sektirebilir vs.

ama bu güçlerin en büyüğü ve özeli türk erkeğinin pinpona olan yatkınlığıdır.
ortaokul ve lise günlerinde bütün tenefüslerini bu spora ayırmak gibi hıyarca bir hareketin ötesinde (git iki karı kıza yaz dimi?), her türk erkeği yaşı kemale erdiğinde aynı sporu bir kendini diğerlerinden ayırma aracı olarak ta kullanacaktır.

her türk erkeğinin kendi lokalitesinde bir organizasyonda birinciliği, daha atmaya kalkarsa marmara bölge şampiyonluğu olduğu öğrenilir.
işi biraz daha ileri taşıyan çimkafalılarınsa balkan şampiyonluğu, karşısındakinin bunu yemeyeceğini kavrayan az daha akıllıların ise bu mecralarda ikincilik, üçüncülük hatta mansiyonları çıkar.
be güzel kardeşim, çinlimisin sen doğuştan topu kesebilme yetisiyle doğasın. halbuki düşünün bi kere, pinpon topu bayanların ilgi çekmek adına orasına burasına sokup sonra fırlatmak suretiyle eğlendikleri, bu kadar bayağı, sığ bir spordur aslında.

türk erkeğinin, dünyanın diğer bölgelerindeki pinpon dehaları karşısında tek öne çıkabileceği nokta, pinpon topunu mangal yakarken çıra niyetine kullanmaktır.

kaldı ki, pinpon topu gerçekten bir iki saniyeliğine cos diye yanar. bu arada genel bir yanılgıyı da buradan düzeltelim. masa tenisi yada ping pong değil, bu güzide sporun gerçek ismi pinpondur. her zaman dediğimiz gibi; gelmeyin böyle oyunlara...

bu arada pinponda üzerime tanımam, bulaşmayın - istanbul gençler dördüncülüğüm var.

31 Ağustos 2008 Pazar

türk tarihine damgasını vuran kelamlar #2


"klasik türk erkekleri gibi beni hiç bir kadın bırakamaz muhabbeti yapmayacagım ama hiç bir kadın beni bırakamaz"

cengiz imren

*hey maşallah.


türk tarihine damgasını vuran kelamlar #1

25 Ağustos 2008 Pazartesi

türk tarihine damgasını vuran karakterler #1

türk tarihine damgasını vuran kelamlar serimizden sonra, şimdide türk tarihine damgasını vuran karakterler ile sizi bambaşka kafalara sokuyoruz.


kendisi medyaya ve canım halkımın beynine damgasını vurduğunda ben daha küçüktüm. ancak ilginç ceketi, kılıcı, arabadan pastası ve o dönemin rus ablalarıyla verdiği alemlerle tanıdığımız bu kişi, titan saadet zincirinin arkasındaki büyük zeka kenan şeranoğlu.

kişiden önce titan saadet zinciri neydi hatırlayalım; sistem basit işlerdi. bir kaç basit gerekliliği sağlıyorsanız çok kolay şekilde bu zincirin bir parçası olabiliyordunuz;

1. salak olmanız.
2. aynı derecede yada sizden daha salak arkadaşlarınız olması.
görüldüğü gibi, oldukça basit bu gereksinimlere sahip bir türk evladı idiyseniz, sizin için titandan daha şen bir eğlence düşünülemezdi.

sistemin işleyişini ise 3 adımda anlatabiliriz.

1. salak olduğunuzdan emin olduktan sonra, halihazırda titana üye olmuş başka bir salağa başvurarak sisteme giriş ücreti olan 2500 DMyi(deutsche mark - üzerinde abidik şapkalı bir abinin resminin olduğu eski bir para birimi.) veriyordunuz.
2. "kazıklanıyor muyum acaba ben?" sorusu zihninizde belirirken, "yok ya, ben niye kazıklanıyım. ben onun yerine bizim ziya'yı kazıklıyım." diyerek salak ziya arkadaşınızıda 2500 DM vererek üye yaptırıp onun üzerinden 500 DM kazanıyordunuz.
3. bundan sonraki adım 1 ve 2. adımların ardı ardına tekrarından ibaret olup, her üye yapılan salaktan 500 ve onlarında üye yaptıklarından belli bir yüzde almak sureti ile zengin olma hayalleri kuruyordunuz.


sistemi türkiyeye getiren bu değerli şahıs kenan şeranoğlu ve tonton pederi barbaros bey, arkadaşını kazıklayarak zengin olma hayali ile gözü kararmış canım türk insanının (tam olarak 30000 adet) üzerinden yaklaşık 75 milyon DMlik bir kaynak yaratmış ve bu paralarının bir kısmını bir adet lamborghini, bir adet ferrari, 2 adet mercedes ve 3 adet BMW gibi motorlu taşıtlara, diğer kısmını ise samuray kılıcı, rus kızı, pasta ve ne idüğü belirsiz ceket ve atkılara yatırmışlardır.

kenan beyin yakalanmasına neden olan vaka ise en yukarıdaki çoğumuzun belleklerinde yer etmiş izmirdeki doğumgünü partisiydi. partide pastayı kesmek için kullanılan samuray kılıcından şüphelenen polisin yaptığı baskında yakalanan ve kılıcın kaçak olmasından dolayı içeri alınıp daha sonrasında ise paraları gümlettiğinden dolayı 33 yıl ve o zamanın 22 milyarı cezaya mahkum edilen bu şirin insan, 4 şubat 2008de tahliye oldu. Alihan'la karşılaşmaları halinde inanılmaz bir sinerji yakalayacaklarına kesin gözü ile bakıyorum.

bizim millet çok sever bilirsiniz, bunları görünce bide transa geçip, "hey, hey, hey, hey..." tarzı heyliyen bir grup vardı. Allah selamet versin...

17 Ağustos 2008 Pazar

göster amcana pipini

forward mailler yollayan ekseriyetle bilgisayar müptelası, ya da süper basit masabaşı işi olup bütün gününü facebook-youtube-forward mail üçgeninde geçiren arkadaşlarınızdan almışsınızdır bu resmi içeren maili. tamam çok sevimli, espriler, şakalar filan da bunun arkasında ciddi bir kriz yatıyor bence.

öncelikle bu tombul efesin içine işeme fikrinin bu bebeden çıktığını hiç sanmıyorum. fotoğrafın arkaplanını düşünmekte fayda var. bu bebenin ebeveynleri ya çok bayık tipler, dolayısıyla hiç bir çift bunlarla tatile gitmek istememiş. veya kadın "ay mücahit koca sene iş güç paralandım resmen, kimseyi çekemem" dediği için çekirdek aile formatında tatile çıkılmış. muhtemelen artık 3. günün sonuna doğru da çift gayet normal bir şekilde birbirlerinden baymaya başlamış. ve yine muhtemelen kadının uyuyarak güneşlenme seanslarından birinde adamda baygınlık tavan yapmış ve bu dombili bebesine ilginçlikler yaptırıp fotoğrafını çekme fikri gelmiş aklına.

yukarıda da dediğim gibi fotoğraf karesi çok şirin. ama bu çocukta yaratacağı etkileri düşünsenize. bu 3-4 yaşlarında tombul efesin içine işediği için türkiye'nin önemli bir bölümü tarafından tanınan ve bu hareketi sempatik bulunan, adeta takdir edilen çocuk, ileride neler yapmaz?

ergenlik döneminde "bir arkadaş"ının ailesi haftasonu evde değilken başlanan ilk alkol alma dönemlerinde, birlikte içtiği arkadaşlarının birinin tombul efesinin içine de işerse, aynı şekilde sempatik mi bulunur? "ay ne şeker şey" mi denir? o çocuğun arkadaşı o tombul efesi kırmaz mı bu bebenin kafasında?

çocuğu eşşeklik yapmaya alıştırmak mıdır lan iyi ebeveynlik?
tomogaçi mi bu çocuk?

16 Ağustos 2008 Cumartesi

türk tarihine damgasını vuran kelamlar #1



"eğer ruhlarımızı ortaya koyacaksak, senin ruhun ve benim ruhum ortaya gelecekse, Allah'ım üzerine yemin ederim ki; senin ruhun benim ruhumun önünde diz çöker tovbe ister"

*içimde öyle bir his var ki bu bölümün kralı nihat doğan olacak gibi geliyor.
** vidyoyu capture eden web sitesine dikiz. nihat doğan'ın bu laflarının altında ironik duruyor.

alelade kandırıldığımız beyanatlar

"bişey olmaz, damar damar üstüne binmiştir. "

kolda, bacakta nerede olduğu farketmeksizin herhangi bir acı duyulduğu esnada çevre karakterler tarafından yapılan yorumdur. sizin o sırada kolunuz kopsun, acıdan ölün; onlar için durum sadece bir damarın başka bir damar üstüne binmesidir. normal bir durumdur. karaciğer akciğer üzerine, mideniz böbrek üzerine yada beyninizin taşağınızın üzerine binebilir onlar için. bişey olmaz..

"sen ver, ben ağzımı değdirmem."

sıvıya en ihtiyaç, kurumuş anımızda yanıbaşımızda kasıtla sakladığımız o su şisesine göz diken kötü arkadaş repliğidir bu. suyu saklamanızın nedeninin sadece onun ağzından iğreniyor olduğunuzu varsayan aptal bir yanılmacaya düşmüş arkadaşınızın en rahatlıkla söylediği yalandır bu. bu yalana kanmayın, son damlanın her zaman donunuza düşeceği gerçeği kadar güçlü başka bir gerçek varsa o da o şişe suyun hiçbir zaman ağzın az yukarısından havadan dikilerek içilemeyecek olmasıdır. gelmeyin böyle oyunlara.

"to be continued..." -
bunada inanmayın, gelmeyebilir.


13 Ağustos 2008 Çarşamba

neden alihan?

bu blogun adı neden hepimiz recep bülbülses'iz, ya da hepimiz ajdar'ız değil de hepimiz alihan'ız?

cevabı basit...
alihan bizden biri.
alihan gibi sansasyonlarla gündeme gelen diğer şahısların icraatlarıyla alihan'ınkileri karşılaştıralım, farkı göreceksiniz.

misal gökhan özen. malum her albüm arefesinde süper kurgulanmış hollywood senaryolarını sergilemekten imtina etmeyen biri. yeri geldi jet-ski ile kayboldu, yeri geldi kadın kuaförünü dövdü (neden dövmüştü lan o kuaförü?) şimdi eğri oturup doğru konuşmak lazım. burası türkiye. jet-skiyle kaybolmak ne demek lan? florida'mı lan burası? köpek balıklarıyla da boğuştun mu? hele son albümdeki hareketleri gökhan özen'in artık iyice yaratıcılıktan uzaklaştığının en büyük göstergesi. iki biceps, iki göğüs kası, ve tabiki dövme. ah be gökhan, bu iş tutsa doğuş kraldı şu an.

ikinci örnek olarak ajdar'ı ele alalım mesela. her ne kadar alihan'la ortak bir sansasyona imza atmış olsalar da, genel duruş itibariyle birbirinden çok ama çok farklı karakterler. alihan kendisiyle bu kadar taşak geçilmesine müsade etmez asla. alihan gururludur. yanlışı sevmez, hatayı kabul etmez. zira ajdar'la olan tatsız münasebetlerinin sebebi de alihan'ın ajdar'la bu kadar taşak geçilmesine rağmen ajdar'ın umursamaması yüzünden çıktı. halkın çocuğu alihan sadece kendisi için duyarlı değil, bir türk çocuğunun ezilmesini de içine sindiremiyor.

bu örneklere karşılık alihan ne yapar? atadan kalma yöntemleri kullanır. ama olduğu gibi yöntemleri copy/paste olarak da uygulamaz. her hareketine biraz kendisini katar. misal köprüye çıkar ama atlamaz, benzin döküp kendisini yakmaya çalışır. gece bir bayanla dışarı çıkar görüntülenmek için cümle alemi toplar, ama fason kavgada yere atılan telefon olarak kendisininkini kullanmayacak kadar da kurnazdır.

velhasıl
alihan türkiye'dir
türkiye de alihan...

bir utanç, bir gurur...


müzik sektöründe ara sıra rastlanan, keşke olmasa dediğimiz durumlardır şarkı araklamak. genellikle görülen versiyonları bir şekilde pazarlama eksiği ile ünlenememiş şarkıları cımbızlayıp sıfır kilometreymişcesine piyasaya sürme şeklinde olur. ama malesef sanat güneşlerimizden petek dinçöz'ün şu yaptığı yenilir yutulur cinsten değil. sen kalk yılların "can't touch this" ini al "sen değmezsin" diye piyasaya sür. yer mi anadolu çocuğu? asla! gerçi mc hammer'ın şalvarı da bizim kültürümüzün bir parçası. petek bu hareketiyle şalvar olayının intikamını almak istemiş olabilir.

hep yerli sanatçılarımız yabancı şarkıları çalacak değil ya bu örneğimiz de tam tersi şekilde cereyan eden bir durum. natasha bedingfield (soyismini yanlış yazmış olabilirim kontrol etmeye üşendim) hem gözümüze hem kulağımıza hitap eden leziz bir sanatçıdır. kalkmış berdan mardini'nin "senden çocuğum olsun"unu almış "i wanna have your babies" diye piyasaya sürmüş. çok yazık. natasha iyi kızdır kendisi bilse aslını astarını böyle bir işe kalkışmazdı tahminim. prodüktör kurbanı olmuş belli ki...

12 Ağustos 2008 Salı

ince bir çizgi

"Ders çıkaracağınız, tek solukta okuyacağınız enfes bir tesbit." -The Guardian

hacetin tam başverdiği noktada, yaşamla ölüm-siyahla beyaz arası gibi, soğuk terler döktüren o an. Tam bilemediğimiz, emin olamadığımız, emin olupta yanılmaktan korktuğumuz çizgidir bu.

osurmakla, kaçırmak arasında.

deneyipte, yanılmadığınızı gördüğümüz o anda yaşadığımız sevinç ne kadar gariptir dimi? Ne kadar buruk bir sevinçtir aslında bu. Günlük bir vücut tepkisinden bu kadar haz alan, nasıl sapık bir bünyedir bizimkisi?

bu sevinç akabinde yaşanılan büyük yıkıntı ise eve gidipte donu indirince farkettiğimiz ince sarı çizgidir. nasıl olur, yok canım demeyin. bu oluyor, sizde biliyorsunuz.

"eğitim cehalet alır, eşeklik baki kalır."

6 yaşından beri okuyorum lan ben.

bir kaç soru..?

ilk iki karakter cankan duosu değil mi? cankanın yanındaki üniversal şöhrete haiz medyum recep kaplan. bakmayın burda böyle aslan gibi durduğuna, bundan 30 saniye önce canlı yayında dayak yedi kendisi. en son şahsı tanımıyoruz. muhtemelen recep kaplan ve cankanın şöhretinden faydalanmaya gelmiş bir soteci.



elinde mikrofon konuşan şahıs açık bir şekilde müslüm gürses benzeri. buraya kadar bir sıkıntı yok.
peki arkadaki kırmızı takım elbiseli, melül bakışlı insan hangi kişi yada kuruluşun benzeri ?

a. müslüm gürses
b. ibrahim tatlıses
c. elvis presley
d. hepsi


(cevap: d)

biz size geldik bitlendik...


"o piti piti
karamela sepeti
terazi lastik cimnastik
biz size geldik bitlendik
son dersimiz matematik
tik tik tik. tik."

çocukken kafamız daha mı iyiydi acaba? bu ne lan?

o piti piti - prozidiye uymak amacıyla götü boklu bir çocuk tekerlemeye "o" sesini eklemiş. aslında "pisi pisi" olarak başlıyan bu mısra, aynı götü boklu ve aynı zamanda peltek olan bu pepe tarafından halka "piti piti" olarak lanse edilmiş, ve böyle kabul görmüştür.

karamela sepeti - çocuk devam ediyor. tek başına kediyi yakalayamayan çocuk, arkadaşına şeker teklif ederek yardım istiyor. yani demek istiyor ki, "gel biz bu kediyi köşede kıstıralım ve tartalım." şeker olarak bir sepet karamela ikram etmesinden anlıyoruzki, bu çocuk zengin bir muhitte oturuyor.

terazi - bu tamam, kediyi tartıcak çünkü.

lastik - bu da tamam, kedi terazide rahat durmucağından, bağlamak icab ediyor.

cimnastik - bu ne lan? (çok düşündük ama bunu bulamadık yani.)

tekerlemenin merkezini oluşturan bu bölüm, adeta bir nakarat havasında. dikkat edin;

biz size geldik bitlendik - çıkarttığımız sonuç; zengin muhittede bit olabilir. olabilir, insanlık halidir. ama yani nasıl bir sosyal çevreyse, her birbirine giden bit kapıyor. bu nasıl bir mantıktır? sen tekerlemeyi söyle defalarca, gitte o biti temizleme. ne pis insanlardır bunlar? şimdiki kafam olsa, gözümün içine baka baka "biz size geldik bitlendik" diyen mahalle arkadaşlarımla top oynar mıydım?

son dersimiz matematik - verilmek istenen mesaj yerinde; "hayat bir matematiktir." kediyi yakalamak amacıyla küçük oyunlar kurgulamanın bir uzantısıdır bu.

tik tik tik - küçük yaşta insanları içten pazarlıklı , alicengiz tipler olmaya iten, gizli bir komplodur bu. ebeyi seçene kadar tik tik tik şeklinde uzatılabilir.

bu tekerleme beni çok yordu. tam anlamı ile çözümleme yapmak 17 senelik bir tedrisat hayatını gerektiyormuş demekki.

ama bir hafifleme var.

büyük komplo



güzel ülkemizde gün geçmiyorki orspu çocuğu bir magazin programı türemesin, kirli emellerine bir halk kahramanını alet etmesin... hem kalk sen alihan beyin rızası olmadan aile içi münasebetine burnunu sok, hemde gel sonra bunun bir senaryo olduğunu iddia et.

tesbitimiz şu yönde;
türk televizyon dünyasına yeni giren fox tv, alihan gibi türk halkının göz bebeği bir sembolü gözüne kestirmiş ve kendi reklamını yapmıştır. biz yeriz de, yer mi bunu anadolu çocuğu?

buradan alihan üzerinden kendi reklamımızı yaptığımız için, kendimizdende tiskindik.
üniversite mezunuyum ben.

(bkz. alihan)


zamanında eksisozluk'te Alihan hakkında yazdığımız bir küçük tesbiti sizinle paylaşmak istiyoruz;

"an itibari ile star tvde izledigim magazin nektarı $ov programlarindan birinde baskina ugrayan (!) $ok karakter. sözlü oldugu esnada baska bir kızla bir cafede samimiyete varan alihan, cafenin dışında 200m ötede magazin snipercisi ve arkadaslari tarafindan izlenmektedir. sözde sözlüsü ve sözde kayinvalidesi ayni esnada kafeyi basar. curcuna olur, alihan yine olaya "bekar adamım ben, size ne yav" tarzı bir yorumla nokta koyar. olayın onceden kurgulandıgı, ama bir o kadarda ucuz bir kurgu olmasi, yine aynı ucuzluktaki aktris genc kızların oyunculugundan hemen belli olur. ya kız kavgası edeceksin, git sac cek, it, kak birsey yap, niye tuzluk atıyorsun? bu arada alihan inanılmaz derecede, sac ekme merkezlerinin once-sonra seklinde yaptıgı tanıtım afislerindeki "sonra" karakterine benziyor, o saclar nasıl bir kıvırcıktır, gürdür, parlaktır. bu arada alihan'ın spot altında kazagının icindeki atlet fanila da bütün bu olaylara ayrı bir ışık tutar, gözümüzün içine batar bu ışık hatta. of midem ekşidi."

(etipopkek, 24.12.2007 04:07 @ sourtimes.org)

vakti zamanında hakir gördüğümüz Alihan'ın bir gün playboyluk mertebesine bile varacağını kim tahmin edebilirdiki?